Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi 1978-1999

Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının
Kesintili Tarihi 1978-1999

An Interrupted History of Punk and Underground
Resources in Turkey 1978-1999


 (Arkaplanı değiştir, İçeriği gizle,)

Türk işi Punk'ın muhasebesi

Pınar Öğünç, Radikal Gazetesi, Aralık 2007

30'uncu yaşının son günlerinde, müzik türünden önce bir ruh olan Punk'ın izlerini memleket sathında sürüyoruz. 'Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi' adlı kitap, 80'li ve 90'lı yılları başka türlü yaşayanlara mikrofon tutan kapsamlı bir döküm...

Memleketten punk manzaraları

Gerçek milat tartışmalı olsa da, Sex Pistols ve Clash'in kurulduğu 1975'i ve New York cenahından Ramones'in 'Başka bir şey lazım' diyerek kendi isimlerini taşıyan albümlerini yaptıkları 1976'yı müzik ve insan türü tarihi içinde bir tohumlama mevsimi olarak alabiliriz. Genel kabul görür doğum tarihi 1977. 2007'nin son günlerinde Punk'ın 30. yaşını kutlamak için bir bahane daha var elimizde. Üstelik bu müziğe, bu hayata bakış tarzına, altını üstünü tartışabileceğiniz kültüre, buralardan bakmasıyla alanında ilk olan bir kitaptan bahis açıyoruz: 'Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi' (Bundan sonra TPT diyelim). 1978 ile 1999 arasındaki dilimde Punk'ın Türkiye izdüşümlerini toparlayan 354 sayfalık sondaj çalışması (sonundaki İngilizce çevirisiyle 570 sayfaya, yandan bakınca üç santime fırlıyor), iki yıldır sanatçı kitapları ya da içinde parlak bir fikir barındıran basılı malzemeler toplayan, kapısından girene bunları teklifsiz gösteren ve nihayetinde kâr amacı da gütmeyen bir acayip oluşum, BAS (www.b-a-s.info/) sayesinde çıktı. Zaten ticari bir yayınevinin hem mevzu, hem de tuğlalığı itibarıyla böyle bir kitap için kesenin ağzını açması biraz zor. Kendileri de 90'lı yıllardan itibaren camianın içinde olan Sezgin Boynik ve Tolga Güldallı tarafından bir yılda hazırlanan TPT, sözü edilen tarihlerde Punk'la haşır neşir insanlarla, bu ruhu fotokopi makinelerinden akıtan fanzincilerle, internetin öncesi yeni olana ulaşmanın tek membası olduklarından mabetleşen müzik dükkânları sahipleriyle ve en son da konuya sosyo-müzikolojik bir zaviyeden bakan Murat Belge, Halil Turhanlı, Murat Beşer gibi isimlerle söyleşilerden müteşekkil. Şahane bir de hediyesi var kitabın, bahsi geçen grupların tabii ki demo kayıtlarından oluşan 28 şarkılık bir CD.

Bir tavrın var mı?

70'li yıllarda Birleşik Krallık ve muhtelif Amerikan eyaletlerinde Punk tarzı hayata bakış modeline meyil veren, bir önceki kuşak çiçek çocuklarının 'peace' işaretinde boğulup kalan dünya tahayüllerinden gına gelmesi, diğer taraftan neoliberal başka bir modelin artan itibarıyla orta sınıftan berisinin ufalanmaya başlamasıydı. Müzik olarak virtüöziteyi, enstrümanda ehlileşmeyi hakaret sayıyorlar, hayatta, iktisadi bölüşümde talep ettikleri eşitliği, demokrasiyi önce müzikte uyguluyorlardı. Söylenmeyi bırak, kendin yap! Gitar solo atman gerekmiyor, davula zaten nasıl vursan ses çıkarıyor. Bir lafın, bir tavrın olsun yeter. Tabii zaman içinde önce işçi mahallelerinden yükselen ses, ana caddelerde çengelli iğne ve asker postalına kadar indi. Tavır kısmı eridi, Punk yeterince Punk davranamadı.

Türkiye'ye girişi ise bu yazıyı okuyan herkesin hayatında farklı rötarlara sebebiyet veren 80 darbesi yüzünden Özallı yıllara, çikita muzla aynı döneme denk geliyor. Dönemin ilklerinden sayılabilecek gruplar Headbangers, Noisy Mob, Hong Kong Virus, Spinners, sonra LSD, CMUK, Dead Army Boots, Rashit, Tampon, (sonrasında Erövizyon'da Türkiye'yi temsil eden) Athena, hepsinin bir araya gelişi birbirine benzer hikâyelerle oluyor. Çoğunlukla mahalleden ya da okuldan daha önce keşfetmiş bir arkadaş sayesinde müziğin 'şiddetinden' büyülenme ve kendi gibilerle bir öfkeyi bölüşme... Anneye anarşinin A'sı desenli kazak ördürmeler, üzerinde çamaşır sulanmış yırtık kot pantolonlar ve makastan geçmiş tişörtler varken, saçlar çoğunda yerçekimine karşı arşa yükselmiş, yine de eve girerken ayakkabı çıkarmalar... Memur, öğretmen, zar zor orta sınıf ailelerden gelip, meteliksiz gezip kaset satmalar, müziği, yiyeceği, içeceği, kıyafetleri paylaşmalar... Konuşan onlarca insanı genellemek abes ise de, ortak bir özellik de politik olmamaları. Bunu geç ithalat sorunsalı da sayabilirsiniz, malum darbenin tesiri olarak da... Altkültürler uzmanı, müzik yazarı Halil Turhanlı politik olmayan Punk'ı kafeinsiz kahveye, alkolsüz biraya benzetiyor, ikisinden de hoşlaşmıyor.

Bu bahiste Gorgor isimli fanzini çıkaran Emek Can'ın kaleme aldığı şahane içdökümünden, muhasebeden bir anekdot farz. 90 sonlarında Beyoğlu'nda bir punk konseri... Kitle tribün tezahüratı şeklinde 'Anarşi istiyoruz' diye bağırıyor. İçeri giren biri slogan atıyor: 'Sivas'ın hesabı sorulacak!!!'. Kaynaktan gidelim: "Ortada buz gibi bir sessizlik olur ve zaman havada asılı kalır. Gençler anarşi istemektedir, talep edilen budur. Şimdi karşılarına Sivas'la ilgili sorulması beklenen bir hesap çıkmıştır ama bu konuda bilgileri yoktur. En iyisi anarşi istemeye devam etmektir. Hem o Sivas-Mivas neresidir, oradaki hesabın Punk ile ne alakası olabilir ki?"

İnternetten sonrası

Hardcore Punk yapan Moribund Youth/ Turmoil, Ask It Why, Radical Noise, Kranch, 'Yurttan Sesler' başlığında anılan Zen (ve de Murat Ertel), Art Diktator, Leblebi gruplarını, sabrıyla ve zekâsıyla ilham verici Mondo Trasho'yu çıkararak fanzin heyecanının öncüsü olan Esat'ı, diğer fanzinler Disguast ve %30'u, arşivciliği ve cemaatçi ruhuyla çok insanın hayatını Narmanlı Han'dan başlayarak değiştiren Deniz Kitabevi'nin sahibi Deniz Pınar'ı, zihin açıcı dükkân Kod Müzik'in Necati Tüfenk'ini ve son ikisinin kesişim kümesinde yer alan Tayfun Aras'ı, 77'de Londra'da yaşadığından camianın baştacı ettiği Kemal Aydemir'i de anmış olalım.

Türkiyeli Punklar Üsküdar'da, Bakırköy'de, Kadıköy'de, kendi adacıklarında birbirlerini bulmuşlar, bazıları birbirlerinden haberdar bile olmamıştı. Bugün İstanbul'da bir alt ve üst kültür çarpışması olan Beyoğlu'na, açılımını çözemediğiniz test kitapları merkezine dönen Akmar Pasajı'yla Kadıköy'e baktığınızda kafa karıştıracak nicelikte Punk endamlı, gotik aksesuvarlı genç görüyorsunuz. Son birkaç yıldır bu cins giyim seri üretimde, onu biliyoruz; hepsinin Punk yapmadığını/yaşamadığını/dinlemediğini de... TPT'den bir arzumuz, 2000'li yıllara da uzanmış olabilmesiydi... İnsanların 90'larda bir kaset bulduğunda nasıl sevindiğini, yurtdışındaki gruplarla, fanzinlerle yazışırken pulları tekrar kullanabilmek için ne taklalar attığını okuyunca, internet gibi bir şeyle yaşayan taze Punk gruplarından büyük kısmının ne kadar 'geri' olduğuna inanamıyor insan. Bu zamanın Punk'ı yok mu yahu! Üç akor olsun, ama ruh olsun.

Sakatat rock

Kitapta 'Karanlık Yıllar' olarak adlandırılan bölüm Tünay Akdeniz'le açılıyor. Kapağında 'Punk Rock' yazan ilk plağın sahibi olan Akdeniz aslında bu kitabın 1978'den başlayabilmesinin müsebbibi, çünkü o ve grubu Çığrışım'dan sonra 80 sonlarına kadar tık yok. Şahsi hikâyesinin fantastikliği dışında, sonradan işlettiği müzik dükkânı sayesinde erken dönem Türkiyeli Punkların ismini ağızlarından düşürmedikleri bir isim Tünay Akdeniz. Sırasıyla bağlama, darbuka, tenekeden davul ve gitar çalmaya başlayan Akdeniz, Karabük'te kurduğu ilk grubuyla döneme uyacak münasebette pop folk yapmaya başlıyor, içinde rock olsa da. 1975 tarihli 'Salak' plaklarının Türkçe sözlü ilk rock plağı sayılmasından yana. İkinci plakları 'Mesela Mesele'yle (1978) ise İngiltere'de patladıklarını duydukları Punk'a kayıyorlar. Tabii kılık kıyafet de değişiyor, ama nasıl? Hırdavatçılar çarşısından alınan zincir, asma kilit vesaire ve İngiltere'de yaşayan Nazmi Abi'nin getirdiği çengelli iğne, rozet ve armalarla... Sheraton Oteli'nin kazan dairesinde iki şarkılarına klip de çekiyorlar fakat asker dönüşü, bir üzerine 80 darbesi olmuş, kimsenin Rock'la, Punk'la ilgilenesi yok, elindeki plakları değerlendirmek için Üsküdar'da bir dükkân açıyor. 80'ler gençliğinin besin kaynağı da bu plaklar, Akdeniz'in sonrasında elleriyle doldurup evlerine yollayacağı toplama kasetler... Çığrışım'ın diğer elemanlarından Bülent Dokur şu anda Eyüp'te elektronik müzik aletleri tamir ediyormuş, Kenan Yavuz Suadiye'deki dükkânından Almanya'ya yufka yolluyormuş. Tünay Akdeniz müzikten hiç kopmamış, Antalya otellerinde zımba gibi sahnede...

Fotoğrafta Akdeniz'in yakasında gördüğünüz dalağın (gerçek) hikâyesine gelirsek... Günaydın gazetesinin gençlik sayfası kendileriyle bir söyleşi yapmak ister, ancak fotoğrafların da kılıklarına, 'Dişi Denen Canlı' gibi şarkılar yapan grubun tuhaflığına denk düşmesini ister. Teklif diğer Çığrışım elemanlarını hafiften rahatsız etse de, Tünay Akdeniz işin ruhunu kapmıştır, buluştukları Sultanahmet'te bir sakatatçıdan aldıkları kanlı malzemelerle poz vermeyi kabul eder. Diğerlerinin utangaçlığı yüzünden muhabir neticeleri yeterince Punk bulmaz ve o tarihte Günaydın'da yayımlamazlar. Ama işte tarih haklarını iade edecektir.